3.3.14

TERK EDİLDİM. NE YAPMALIYIM?


1. İlişkiyi, mağlup veya kayıp olarak algıladığınız sürece unutamazsınız. İlişki karşılıklı bir uyum ve süreçtir. Eğer karşı taraf kesin olarak bitirmişse, size süreci planlamak düşer.

2. En zor süreç kabullenme sürecidir. Bu süreçte mümkün olduğunca sonucun ilişkisel bir uyumsuzluk olduğunu unutmayın.

3. Kabullenmek için devamlı sorular üretmeyin. Yeni şeyler bilmek, her şeyi öğrenmek acınızı azaltmaz. Her soru yeni sorular yaratır.

4. Size lazım olan sadece geçerli nedenlerdir. Başka şeyleri sorgulamak gereksiz üzüntülere ve şüphelere yol açar.

5.İlişkinizi bitişiyle algılamayın. Güzel ve kendinizi değerli hissettiğiniz zamanlarında olduğunu hatırlayın.

6. Partneriniz sizin çözümlerinizi reddediyorsa ve kesin kararlı olduğunu söylüyorsa bir süre bekleyin. Tekrar denemeniz halinde bunun bir uyarma veya mesaj değil de gerçek bir ayrılık kararı olduğunu anladığınızda kendinizi taziye sürecine hazırlayın.

7. ilişkide iki tarafın da mutlu olması gerektiğini unutmayın. Sizin açınızdan sorun olmaması bir ilişkinin devam etmesi için yeterli değildir.

8. her ayrılıkta bir taraf önce adım atmıştır. Onun önce ayrılmak istemesi, onun artı yönlerinin değil, onun daha mutsuz olduğunun göstergesidir.

9.Ayrılmak isteyen, güçlü, ayrılmak istemeyen ise güçsüz gibi bir durum doğru değildir. Bitirmek veya sürdürmek, bir seçenektir.

10.ayrılan kişinin o olması, onun haklı olduğu anlamına gelmez. bu geleneksel bir yöntemdir. Önce kim şikayet ederse o haklıdır gibi düşünmemek lazım.

11.Onun ayrılması, onun bu ilişki için yapabileceği bir şeyin kalmadığı ve gücünün yetmediği anlamına gelir. Kendini yetersiz hissettiği unutulmamalıdır.

12.Her ayrılan kendini düşünerek ayrılmaz. Bir ilişkide mutsuzluk var ise, cesaret edip bitirenin takdir edilmesi gerekir.

13.İlişkideki mutsuzluklar, değersizlikler, haksızlıklara siz de onay veriyorsanız o halde bu kararı desteklemek zorundasınız.

14.İlişkide sadece kendinizi emek veren olarak görmeyin. ne kadar emek vermişseniz, o kadar da motive olmuşsunuz ve tatmin olmuşsunuzdur. Hiç kimse hiç alamadığı halde devamlı veremez.

15. partnerinizin sizden ayrılmak istemesini bir terk ediliş değil, bir ilişki sorunu olarak görmelisiniz.

16 . İlişki iki kişiliktir. Onunla ayrılmanız, onunla yapamadığınız anlamını çıkarır. Herkesle yapamayacağınız anlamını çıkarmaz.

17. Taraflar, ayakkabı gibidir. Size olmaz. ama bir başkasının tam ayağına göredir. Siz de başkasının tam ölçüsüsünüzdür. Olmayan ( büyük veya küçük) numara eninde sonunda sizin canınızı acıtacaktır.

Son olarak: Önemli olan kimin bitirdiği değil, niçin bittiğidir...

Nokta koyduysan bir kere, çevirmeyeceksin onu virgüle, ne soru kalmalı ne de tek bir soru işareti geriye… Mevlana

29.8.12

Renklerin Dansı...


hayatın rengini görmek 
ve onu en derinde hissetmek...
bazen sarı;haykırmak...
bazen kırmızı;utanmak,sıkılmak...
bazen siyah;ağlamak...
bazen yeşil;umutlanmak...
bazen beyaz;saf ve berrak...
bazende mavi;coşmak,uçmak sonsuzluğa uzanmak...
bence en güzeli gökkuşağı;

tüm renkler ile birlikte mutlu olmak...
şair: anonim

27.11.11

hem üzüntü,hem korku,hemde manzara komik:-)



Otomobilimle köyüme gidiyorum…. Yol asfalt… Yol boyunca sağımda solumda muhteşem bir doğa, yeşil tarlalar, ağaçlar…

Bir virajda, son anda fark ettiğim, karşıya geçmekte olan bir yılan!.. Normalde doğal hayata ve hayvanlara olan sevgimden saygımdan; asla üzerinden geçmezdim!... Ama üzerinden geçmekten başka yapacak bir şey yok o an!...

Otomobilimle ben üzerinden geçerkennnnn yılanın; reflex tabiki bendeki, ‘’iki ayağımı birden havaya kaldırdım…’’ nooolmaz nolmaz, neme lazım, yılan ısırır felan:-)

18.11.11

Arada gülümsemek lazım:-)



Başıma gelen en komik olaylardan biri….

Yıllar önce, aylardan Ağustos…. Tatil için Didim’e gidiyoruz arkadaşımla…

O yıllarda 2 katlı şehirlerarası otobüsler pek bir revaçtaydı… Bizde 2. katta ön koltukta yolculuk ediyoruz…

Uyumuşum…. Uyandığımda baktım otobüs gidiyor ama ortada şoför yok… Ben korkudan başladım otobüsün camlarını yumruklamaya, bir yandan da bağırıyorum; şoför yok… şoför yok…

7.8.11

ÇEŞME (Törkiş Mayami)


Yıllar önce bir makale okumuştum...Amerika da yapılan bir ankette sormuşlar insanlara sizi en çok ne mutlu eder diye; çıkan 1. cevap eş, dost, arkadaş, akraba kısaca insani çevre olmuş... Zenginlik evet biraz daha mutlu edermiş, bu çevrenin üzerine ama çok değil....

Mesela çocuklar pek mutlu etmezlermiş... Çünkü çocukken geçirdikleri hastalıklar, kazalar, eğitim hayatları,başarıları, başarısızlıkları,suç işlemeleri, iş bulamamaları,evlenip geçinememeleri gibi bir sürü sorun ömür boyu yakınen anne babanın mutluluğunu ilgilendirdiğinden, sonlarda çıkmış çocuklar...

Sosyal iletişim konusunda uzman ben; oturduğum yazlıkçı sitede aşırı gelir farkı nedeniyle yaz mevsiminde gelen komşularla, ne de kışın konuşabileceğim en yakın insan 2 km ötede olması sebebiyle vede ya market çalışanları, yada otel çalışanları işinde gücünde insanlar olduğundan, beni,beynimi, ruhumu tatmin edebilecek bir çevre yapamadım açıkçası çeşme de...

Dünyayı gezip görmedim ama! Gerçekten dünyanın cennet köşelerinden biri olmalı... Beyaz ince kumuyla, açıklarda çıkan sıcak yeraltı sularıyla Ilıca plajı, alaçatı, çeşme,eski evler,sokaklar, kale, vs... tarihi bir doku, sessiz ve de tertemiz ferah havası... Birde saygılı insanları... 2 yıl yaşadım bu cennette, 3 yaz 2 de kış... Buraya geldiğimde çok ama çok yorgundum,yazdığım anılarımdan anlayacaksınız.... Buradada insani çevre sorunlarını yaşadım bolca ama buna rağmen, sanırım,umarım dinlenmişimdir... Yeniden yelken açıyorum masal şehir İstanbul a doğru...

Elvede Celal Bayar Mahallesi 5200 sok. ILICA / ÇEŞME / İZMİR... Bitmeyen rüzgarınla her daim anılarımda olacaksın....

26.6.11

MAHKEME


Bu hayatta inanılmaz olayları hep yaşadım, yaşamaya devam ediyorum.... Açıkçası yaşadığım sıra dışı olaylar; şans mı, şanssızlık mı karar veremedim.

Kurban olduğum Allah bir kulunu bu kadar zorluklarla, cansıkıcı olaylarla imtihan eder mi?

Neredeyse 1 yılı aşan bir süredir komşumun ölüm tehditleri sonucu adliye koridorlarındaydım sık sık.

Karşı taraf şahit getirmişti, hakim yemin ettirdikten sonra şahide dedi ki; yalancı şahitliğin suç olduğunu biliyorsun değil mi? Şahit yutkundu; evet dedi... Sanki doğru olmayan bir şeyler söyleyecekti kendince.... Gözlerim onda, yutkundu,zorlandığı belliydi... Allahın, Adaletinin varlığını hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim. Ağzından çıkan ilk kelime;bilmiyorum oldu.... görmedim dedi, neden şahit yazıldığımı anlayamadım dedi...
Biliyorum merak ediyorsunuz, sonuç ne oldu diye.... Şikayetçi olduğum şahıs beni ölümle tehtit etmekten 5 ay hapis cezası aldı, ve kararın açıklanması sonraya bırakıldı.... Yani bir daha karşıma çıkar, bana bulaşırsa veya başka suçlar işlerse; aldığı bu hapis cezasınıda yatacak...
Anlattığım yaşadığım olaylar size masal gibi geliyor... Siz sanıyorsunuz ki; tatsız, kötü olaylar hep başkasının başına geliyor...

12.5.11

Sizi yeniden sımsıcak sevgilerimle kucaklıyorum...


Uzun süredir kapalı kalan blogspot siteler yeniden açılmış...
Size kavuşmak güzel...
Yaşanmış, başıma gelen anılarımı yazarak;
sahip olduğunuz herşeyin ne kadar değerli olduğunu
size hatırlatmaya devam edeceğim...

Bu hayatta öğrendim ki;
''Hiç bir şeyi ertelemeyiN''

16.2.11

Vallahi bu 3 çocuk benden değil.... Ben masumum....


Bir bankadan kredi için talepte bulundum, bilgilerimi yazdığım standart bir formuda verdim…

Birkaç gün sonra dediler ki!; Sarp bey biz araştırdık, sizin nüfusunuzda beyan ettiğiniz sayıdan 3 fazla çocuk var!!! Ben şaşkınnnnn….

Şu MERNİS var ya… O sisteme geçerken benim aile durumumu, KÜÇÜK!!! bir hata yapmışlar; 1958, 1956 ve 1954 doğumlu Mesut , Havva ve Fatma isminde 3 kişiyi çocuklarım olarak kaydetmişler…. Allahtan 3 ü de benden büyük, açıklaması kolay oldu yakınlarıma, yoksa mahkemelerde bu çocuklar benim değil diye cebelleşip duracaktım:-)

Ayıkla pirincin taşını dedikleri şey bu olmalıydı… Fıkra gibi...Gittim kayıtlı olduğum nüfus müdürlüğüne, yaşları benden büyük olunca çocuklarımın, durumu anlamaları kolay oldu…
Sen git biz hallederiz demelerine rağmen, 2 kızımı nüfusumdan silmişler ama 1958 doğumlu Mesut oğlum nüfusumda:-) Gülermisin ağlarmısın, adam resmen mirasçım yaaa….. Gerçi hazır çocuk, okumuş,büyümüş,askerliğini yapmış…:-) hatta Mesut beyinde 2 çocuğu var, hazır 2 tane de torunum var şimdi:-)))))))))))))

Çok şanslıyım değil mi?

22.1.11

2012 Yılı Felaket Masalları


Tutturdular aylardır…, neredeyse 2 yıldır…. 2012 yılı için, özellikle internet te her gün ama her gün felaket senaryoları… Hemde en güvenilir haber sitelerinde… Yok maya takvimi 2012 de son buluyor, yok göktaşı geçecek, yok göktaşı düşecek, yok volkanlar patlayacak, külleri atmosferi kaplayacak,1 yıl süreyle güneşten gelen enerjiyi engelleyecek, insanlığın sonu bu!... Kıyamet bu…. Hatta gişe rekorları kıran ; 2012 yılı konulu birkaç tane felaket aksiyon filmleri bile yapıldı

Bu vahşi kapitalistler ne kadar acımasız!..... Amerika kaynaklı bu haberlerin nedeni, bence; korku,panik yaratıp, insanları harcamaya tüketmeye yöneltmek... Biz zavallı insanların korkularından faydalanıp, nasıl olsa kıyamet kopacak, paranızı biriktirmeyin, boş verin birikimi tasarrufu…. ‘’HARCAYIN’’ harcayın ki!!!! Resesyon olmasın….biliyorsunuz 2008 den beri dünyada bir ekonomik kriz var… Resesyon krizi yaşanıyor… Resesyonu kısaca tanımlamak gerekirse; ekonomide yaşanan durgunluğa denir… Yani vatandaş harcama yapmazsa resesyon oluşur… Üretilenler satılamadığı için üretim,ticaret ve vergi gelirleri zora girer… Buda Ekonomik Krize yol açar…

Bence kalbinizi ferah tutun,bu masallara kanmayın… 2012 yılında bu anlatılan, yazılan senaryoların hiç biri tutmayacak…

21.12.10

UMUT


Yıl 1999 Beynimde bir sorun var!... Ünlü ve yetenekli ve de bölüm başkanı beyin cerrahının bekleme salonundayım… Sıramı beklemek üzere 45 yaşlarında bir kadının yanına oturdum.

Durumumu sordu, kısaca anlattım…Bu sefer ben sordum ona, geçmiş olsun abla, sizin durumunuz nedir?
O başladı anlatmaya; çok kötü ve ağır bir durumda yatırmışlar hastaneye, beyninde kocaman bir ur varmış. Doktorlar demişler ki yapacak hiçbir şey yok… Şimdi ameliyat etsek, masada kalır. Masada kalmasa bile, en fazla 3 hafta daha yaşar… Boşuna acı çekmesin alın evine götürün…Bir umut ailesinin,yakınlarının ısrarıyla abla ameliyatını olmuş, ölmemiş!.. ameliyat masasından canlı kalkmış… Kadını, birkaç gün sonra, 3 hafta kadar sonra ölmek üzere evine yollamışlar… Kadın başlamış her gün ölümünü beklemeye… 3 Hafta geçmiş, 3 ay geçmiş, 3 yıl geçmiş… ve taam 15 yıl geçmiş aradan… Kadın gözyaşları içinde yüce yaradana şükrederek bitirdi sözünü...

Düşündüm…

‘’Allahtan Asla Umut Kesilmez…’’ dedikleri şey bu olmalıydı….

10.12.10

ESNAF OLMAK


Bu yazıyı yazmak artık farz oldu bana….

Bakın aşağıda yazdığım konu, toplumsal bir yaramız…. Eğer önlem alınmazsa, çok sayıda ticaret yapan esnafımız canına kıyacaktır…

Biliyorum çok can sıkıcı bir durum!...

Medya Takip Merkezi araştırmasına göre İstanbul`da gerçekleşen intiharlarla ilgili haberlerde yüzde 70 oranında artış görüldü. Medya Takip Merkezi (MTM) İstanbul`un 2010 yılı boyunca en çok hangi olaylar ile gündeme geldiğini ortaya koydu. Araştırmaya göre, kültür-sanat haberleri yaklaşık yüzde 46 oranında artış gösterirken, intihar haberlerinde 2009 yılına oranla yüzde 70 oranında artış yaşandı.

Ticaret yapan küçük, orta esnafın ekonomik sıkıntıları önümüzdeki 2 yılda daha da artacak…
Ben bu durumu bildiğimiz ticaretin düzeni değişti diye açıklıyorum. Çünkü biz enflasyonist düzenin esnaflarıyız…

Son 10 yılda değişen ne?

1- Malı spot nakit alırdık,üzerine piyasa karını koyar ve enflasyon var diye, vade farkıyla taksitli satardık. Ki bu alım satımdan ciddi karlar ederdik. Şimdi çok sayıda mal satmalıyız, yani sürüm yapmalıyız. Ama dükkan,vergi,eleman sigortası, lojistik;depo,eleman, araç, akaryakıt giderlerini hesaplarsak para kazanmamız mümkün değil!.Giderler çıkmaz… Alış veriş merkezleri ile rekabet yapma şansımız hiç yok…

2- Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde sürekli ticari mallara gelen zamlardan dolayı stok karları yaşardık. Teknoloji ve moda çok yavaş değiştiğinden, stok mallarda bu yüzden sorun çıkmazdı.Şimdi öyle mi?! Teknoloji ve moda öylesine baş döndürücü bir hızla gelişti ki !, Mal stoka girmeden yeni bir üst modeli fabrikasında üretilmiş oluyor.

3- Eskiden müşteri portföyümüz diye bir şey vardı. Şimdi herkesin cebinde taksitli alışveriş kredi kartları var. Haklı vatandaş en ucuz neredeyse oradan rahatça satın alabiliyor, eskiden tanıdığa giderdi,kefile ihtiyaç olmasın diye...Bu avantajda elimizden gitti.

4- En korkuncu da esnaflar için şimdi söyleyeceğim; İnternet Ticaret. Tüketici evindeki bilgisayarından, tüm dünyayı görüyor, en ucuz nerede hemen bulup rahatlıkla siparişini veriyor. Kargo şirketleri aracılığıyla aynı gün evinde. Hatta gıda marketler, kendi dağıtım filolarını kurdular bile...

5- Eskiden mahalle bakkalları vardı, butiği vardı v.s vardı. Fiş vermezlerdi!... Şimdi alışveriş merkezleri fişini, faturanı sen istemesen bile veriyor eline. Bu nedenle haklı olarak devletimizde vergi geliri açısından küçük esnafı gözden çıkartmış durumda.

6- Büyük alışveriş merkezlerinde üstelik satılan malların neredeyse tamamına yakını taze olunca, küçük esnafın elindeki bayat, modası geçmiş malı almaz tabi vatandaş..


İşte bu nedenlerden dolayı, halihazırda küçük,orta esnaflık yapanları kurbanlık koyuna benzetiyorum… İşler düzelecek diye bekliyorlar, işlerin iyi olduğu günlerden birikimlerini yediler, evlerini yediler, katlarını yediler,arabalarını yediler. Oysa değişmeyen dükkan sahiplerinin insafsızca aldıkları kira bedelleri ve kira artışları… (ki az kaldı, Dükkan sahipleri, kiracı esnaf bulamayacaklar pek yakında) Ve de her geçen gün artan işletme giderleri.

Ve işler iyi olacak diye, ayakta kalmak için alınan krediler…. Ben bunu halihazırdaki sorunları ertelemeye benzetiyorum, bir erteliyorsun, iki erteliyorsun,üç erteliyorsun ve en sonunda karşına aşılmaz bir duvar çıkıyor.

Zenginliğe, lüks hayata alışmış olan yakın aile bireyleri de esnafı anlayamıyor, anlasa da bir sebep, bir sorumlu bulunmak zorunda olduğundan, eminim kahrediyorlar zavallıya. Yapayalnız kalmış, akrabası kaçmış,eşi kaçmış, dostu kaçmış,çocuğu kaçmış, karşısına çıkan duvarı da görünce esnaf ne yapıyor; CANINA KIYIYOR….

Son sözüm küçük esnaflık bitmiştir. Herkes önlemini ona göre alsın… Kendilerine sağlıklı farklı yollar çizsinler…Evlerine iki ekmek götürebildilermi şükretsinler hallerine.

5.12.10

Bir İş Adamına Yazdığım; e-mail ,


>>>sarp kaya, bende seni özledim bizim burada değişen bir şey yok market kötü, fabrika servis parasınıda alamıyoruz.firma patlak sadece onda 9000 tl alacağım var şansızlık yakamı bırakmıyor .

>>> Offf yaaa. dakka 1, gol 1 yaptın ağbi yaa.... Ağbim seni seviyorum... Allah yardımcın olsun... Kendini harap etme... Allah bir kolayını verir zamanla... Geçer mi dediğim günlerim benimde oldu, çok şükür Allah a geçti, Allah nazarlardan korusun... Senin içinde geçecek tabii... Zaman herşeyi çözecektir...

Kurtulacağım diye yeni işlere girme, bilmediğin işlere yeni yatırım yapma... Eğer içinde bulunduğun durumda çok fazla faiz yeme durumun varsa, uzun soluklu ve uygun ödemeli kredi bulmaya çalış... Kar zarar hesabı yapıp, gerekirse arabanı, evini, arsanı bile sat.... Önemli olan sağlığın ve ayakta kalman... Ticarette kaldığın sürece batmış sayılmazsın, sadece zarar etmiş olursun...

Birde önemli bir tavsiyem var sana; işin içindeyken insan, bildiği şeyleri,gördüğü şeyleri görmüyor, ben buna bilgi körlüğü diyorum... Çevrende güvendiğin, yaptığın işi bilen birileri varsa, aç defterlerini,saklını gizlini,alacağını vereceğini..., ticari durumunu değerlendirmelerini, eleştirmelerini iste...

Ve başına gelenler, sanmaki sadece senin başına geliyor... Senin durumunda veya daha beter durumda olan çok sayıda insan var... Unutma para her zaman kazanılır... Hiç bir şey için acele etme... Ben senin bu kötü günleri atlatacağına eminim, o birikim, o tecrübe sende var....

1.12.10

UYARI


Bloğuma ilk defa giren ziyaretçilerin, yazdığım yazılardan tam ,doğru faydalanabilmeleri ve beni anlayabilmeleri için lütfen ilk yazdığım, yani; bu listenin sonunda yazdığım makale den okumaya başlamanızı tavsiye ederim...Üzgünüm son yazdığım makaleyi, ilk makale yapmayı beceremedim :-)yardım ederim diyenlerin desteğini beklerim...

2.11.10

ÖLÜM ÜZERİNE , zona hastalığı


15 gün önce bitti,tamamıyla iyileştim, öyle leke, iz kalmadan... ne mi oldu? Zona hastası oldum, lütfen zona yaz ve google dan araştır... yaşadığım onca olumsuzluktan sonra, bu da mı gelecekti başıma... yıkıldım açıkçası... ki ben yakınımda olan insanlara her seferinde ''tokadan başka bir şey kafana takma'' diyen ben!... Meğer ne kadar kafama takıyor, ne kadar stres yapıyormuşum, ne kadar üzüyormuşum kendimi... Ki bu yüzden zona ya yakalandım... Aman Allahım ne kadar ağrılı bir şey, çok zor ve acılı günler yaşadım... Bu hastalığa yakalanan hastaların %13,5 i intihar ediyormuş... Bak yine ölüm yanımdan geçmiş... kansersin dediler 1 beyin ameliyatı geçirdim, ölüm yine yanımdan geçti, trafik kazası yaptım 1 ay beyin kanaması geçirdim, ölüm yine yanımdan geçti, 1 akşam 6. kattan atlayarak intihar ediyordum, bayılmışım... Yine ölüm yanımdan geçti... 17 Ağustos 1999 kocaeli depreminde de ölüm yanıbaşımdan geçti....Çok sevdiğim ağbim 38 yaşında kaza geçirdi ve öldü, kardeşim kaza geçirdi ve öldü, Annem ben 5 yaşında iken öldü... Ölüm ne kadar tatsız birşey!... İlahi son eninde sonunda bizide bulacak tabi ki... Ölümü bir kurtuluş olarak asla görme... herşeyin telafisi var, ölümün asla 2. bir şansı, telafisi yok... Sonuç olarak aklından bile geçirme ölümü noooolur.... Hayat sana verilmiş bir armağandır, armağanının kıymetini bil lütfen...

13.3.10

Üfürükçü...




Bir arkadaşım anlattı bana bu hikayeyi...; Gerçek yaşanmış bir hikaye...

Birbirlerini çok sevip evlenen iki insan zamanla anlaşamıyorlar... Bayan ayrılmak istiyor ve boşanma davası açıyor... Koca hala eşini çok seviyor ve ayrılmak istemiyor...

Dostları onların bu hallerine üzülüyor ve yardım etmek istiyorlar... Mükemmel bir plan hazırlıyorlar... Bayanın kocasına anlatıyorlar, plan onunda aklına yatıyor.

Şehrin tanınmış üfürükçüsü cinci Fatma’yı önceden ayarlıyorlar... Boşanmak üzere olan çiftin evinde; yatak odasındaki yatakların,yastıkların içine,ulaşılmaz yerlere,saksının altına, kapının eşiğine v.s , muska görünümü verilmiş, hiçbir anlamı olmayan yazıları yerleştiriyorlar...

Hiç olayı çaktırmadan,ayrılmak isteyen bayana diyorlar ki!; ünlü cinci Fatma ya gidelim, geleceğimizle ilgili fal baktıralım, çok ısrar ediyorlar kadına ve ikna ediyorlar...



Cinci Fatma önceden ayarlandığı için, kadını görünce; sen şusun, busun, adın bu, yaşın bu,kardeşin bu, annen bu, baban bu, sen şu işi yapıyorsun v.s.... Kadın şaşkın, ve hayran, her şeyi bilen cinci Fatma nın çok büyük cinci olduğuna inanıyor...

Cinci Fatma diyor ki!; Seni eşinle ayırmak istiyorlar... Git yatak odanızdaki yatağın içine, yastığın içine, girişteki eşiğin altına,saksının altına bak!... Sizi ayırmak için yazılmış muskaları bulacaksın... Hemen onları al getir bana diyor... Kadın hiç vakit kaybetmeden koşuyor eve Cinci Fatma nın dediği yerlerde buluyor muskaları, bir solukta koşarak götürüyor... Cinci Fatma; sen hiç merak etme ben bunları yok ederim , sen koş kocana... Kadın hemen koşuyor kocasına, olanı biteni anlatıyor... O gündür bugündür çok mutlular diye anlattı bana bu hikayeyi anlatan arkadaşım... İnşallah sonsuza dek de mutlu olurlar...


Sizce bu yapılanlar doğru mu? Bu konudaki yorumlarınızı bekliyorum...

18.2.10

Yaşamak,Sevmek ve Öğrenmek...


LEO BUSCAGLIA bu müthiş adamın ismini bir türlü doğru telaffuz edemedim...

Tanışmamız; Ankara, Zafer Çarşısında kitapçılarda oldu...

O yıllarda yatılı öğrenciyim, yoksul bir ailenin çocuğuyum, para nerdeee... Hafta sonları,Kalaba semtinden, Kızılay a yürüyerek gidip gelirdim...

Kitaplara çok meraklıydım... Zafer çarşısında çok sayıda kitapçı vardı... İlgimi çeken bir kitap olduğunda,mutlaka ne yapıp edip onu okurdum... Nasıl mı?; sabahtan girerdim tek tek çarşıdaki kitapçılara,kitapları inceler gibi yapar,akşama kadar o kitabı,her kitapçıda 20-30 sayfa okuyarak bitirirdim...

Saatlerce ayakta,kitapçıları geze geze, çok emek harcayarak okumuştum LEO BUSCAGLIA nın; Yaşamak,Sevmek ve Öğrenmek, kitabınıda... Ama değdi!... Çok şey öğrendim ondan... Sizede okumanızı tavsiye ederim.... Kendinizi çok iyi hissedeceksiniz...

RİSK

Gülmek; "SAF" denme riskini göze almaktır.

Ağlamak ise; "DUYGUSAL" görünme riskini...

Birine yakınlaşmak; "KENDİNİ KAPTIRMA" riskini,

Duygularını açmak; "KENDİNİ ORTAYA KOYMA" riskini,

Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;

"ONLARI BAŞKASINA KAPTIRMA" riskini göze almaktır.

Sevmek; "KARŞILIK GÖREMEME" riskini...

Yaşamak ise; "ÖLME" riskini göze almaktır.

Umutlanmak; "HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA" riskini

Çabalamak ise; "BAŞARISIZ OLMA" riskini göze almaktır...

Ama riskler yaşanmalıdır,
çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir
ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.


Leo F.Buscaglia
İngilizceden çeviren: Nur Coşan

''Sorarım size... Siz sahip olduğunuz hayatta; sevgiliye kavuşamama riskini göze alıp, hür yaşadınız mı?(SARP KAYA)''

31.1.10

Çok şükür...


Mucize şekilde intihardan kurtuldu!

29 Ocak 2010 Cuma 16:40

Geçtiğimiz günlerde 3. kattaki evinden kendini aşağı atan genç kız mucize bir şekilde kurtuldu. İntihar nedenini anlattı!

3. kattaki evinin penceresinden atlayıp intihara kalkışan Aslı Alkan konuştu Aşkı uğruna ölümü göze alıp intihara teşebbüs eden Aslı Alkan “Hastanede beni görmeye bile gelmedi. Çok pişmanım” dedi.

Mithatpaşa Caddesi’ndeki evinde yaklaşık 1 yıldır yalnız yaşadığını ve 8 aydır çalışmadığını belirten Aslı Alkan, “Erkek arkadaşım D.Y. ile ayrılınca bunalıma girdim. Çok kez barışmak istedim. Ama o artık beni istemediğini söyledi. Olay akşamı da arkadaşlarım evime geldi. Aramızın bozuk olması canımı çok sıkıyordu ve kafamda sürekli intihar planları kuruyordum. O gece arkadaşlarımdan evi terk etmelerini istedim. Kalmak isteyince onlarla tartışmaya başladım. Sonra onları dışarıya çıkardım. Pencereye yöneldim ve hiç düşünmeden kendimi boşluğa bıraktım” dedi.

‘BİR ANDA OLDU’

Sağlık durumu iyi olduğu bildirilen Alkan, hastane duvarına yazdığı “İntihar ettiğim için pişmanım” yazısını da göstererek şöyle devam etti: “Onu deliler gibi seviyorum ve onu unutmak için hiç düşünmeden atladım. Her şey bir anlık bunalımdı. Beklememe rağmen beni görmeye bile gelmedi. Onun için değmezmiş çok pişmanım” diye konuştu. (Gazete Habertürk)

...............................................................................



Diyeceksiniz ki! Neden 3. sayfa haberi... Bu haberde yaşanan olay, tam bir model... Öncesi ve Sonrası... Allah Korusun yaşayacağınız bir cinnet anında bu örnek inşallah aklınıza gelir... Hayatta kalırsan, sakat kalmasan bile, müthiş pişman olacağın ortada...

BU GENÇ KIZ;ALLAH DUALARIMIZI KABUL ETTİ... ŞÜKÜRLER OLSUN KURTULDU...

''LÜTFEN YAŞAYARAK İNTİHAR EDİN...''

30.1.10

Açıklama...



Sevim hanım ilginize çok teşekkür ederim... Daha fazla makale yazmamı istiyorsunuz!..

Yazdığım her makale gerçek olaylar olduğu için benide zorluyor...Unutmaya çalıştığım anılarla yeniden yüzleşiyorum... Kendimi toparlamam zaman alıyor...

Boş,laf olsun torba dolsun,ilginizi çekmeyecek yazılarla zamanınızı çalmak istemiyorum... Beni anlayacağınızı umuyorum...







Meşhur bir hikaye var; adam, her sabah, gece sahile vuran deniz yıldızlarını,güneş çıktığında kuruyup ölmesinler diye, tek tek toplayıp denize yolluyor... Ne farkedecek diyen şaire de diyor ki;bir deniz yıldızını denize yolladıktan sonra, bak bunun için farketti... İşte benim çabamda bu... Bir deniz yıldızı için farketsin, yaşadıklarım...

Siteme facebook unda paylaş butonu koydum... sayfanızda paylaşırsanız daha fazla deniz yıldızı için farkedebilir...

27.1.10

Ankara Kızılay'da kayak keyfi...


Ankara Hatırası….

Ankara da yatılı okulda öğrenciyim…

Dondurucu bir soğuk var… Hafta sonu, Kızılay caddesinin yaya kaldırımlarında yer yer buzlanmalar var…

Önümde, arkamda, sağımda, solumda, geride, ileride, her yerde; dikkatsiz yayalar, ayakları kayıp düşüyorlar… Daha çocuğum bende, yayaların düşmeleri çok komik ve eğlenceli geliyor… Ben hem gülüyorum, hem de kafam sürekli yerde, düşmemeye çalışıyorum… Gülme komşuna gelir başına durumlarına yakalanmayalım değil mi?

Saatlerce gezdim Kızılay,Tunalı Hilmi,Bakanlıklar,Kuğulu Park….



Düşenlere güldüm… güldüm… güldüm….

Akşam saatleri,Maltepe caddesinde yürüyorum, dalmışım, iki ayağım birden kesildi yerden,havalandım, sert bir şekilde buzun üzerine çakıldım…. Çevredekiler kahkahalarla halime gülüyorlar… Bende güldüm tabiî ki, hak etmiştim. Sonunda başıma gelecek olan buydu...

Ankara'ya bu soğuklarda seyahat edecekler; ayakkabılarınıza patinaj zinciri takmadan çıkmayın sokağa. Sonra artistik düşüşler yaşar, başkent sosyetesine rezil olursunuz, benden söylemesi...

ılıca-alaçatı/Çeşme hattında hava çok güzel ve ılıktı bugün... ama şu an yağmurlu... Denizi kumu güneşi özledimmmmm....

25.1.10

KİN, NEFRET VE İNTİKAM ÜZERİNE....



Bu hayatta en çok sevdiğim kişisel özelliğim, kin, nefret, intikam duyguları yoktur bende...

Düşünün; intikam almak için, ne entrikalar,ne planlar hazırlamak zorundasınız... Zaman kaybı, para kaybı,ruhsal etkileşimler,sıkıntılar işin cabası...

Haaa intikamınızı aldınız diyelim, eee bunun karşılığı olmayacak mı? Karşıdan size bir hamle gelmeyecek mi dersiniz? Canınızı acıtmayacak mı sanırsınız?..

Diyeceksiniz ki, intikam almazsak;yaptıkları karşılıksız mı kalacak, korktuğumuzu düşünmeyecek mi? Bu gurur kırıcı bir durum olmaz mı?..

Öncelikle bana ve hayatıma zarar verebilecek niteliksiz kişilerle ilişkilerim,paylaşımlarım minumum düzeydedir.Genel olarak insanlar, bana beklemediğim bir kötülük yapamaz, yaptığı kötülükte beklediğim bir şeydir şaşırtmaz....

Mükemmel dinimiz İslam da, kini, nefreti,intikamı yasaklar... Kötülüğe karşı iyilik yapmamızı öğütler... Düşünün biri canınızı yakmış,acıtmış, siz ona iyilik yapıyorsunuz... Kesinlikle o kişi asaletiniz karşısında ezilecektir... Kin, nefret,intikam bile bu kadar ezemez... En önemlisi de o kişi bir daha size kolay kolay kötülük yapamaz,acıtamaz sizi...

17.1.10

Gece uzadığında...


Uyuyamadığım zamanlarda....

Şehirde yaşıyorsak, gündelik yaşamdaki olaylar ve yarattığı stresten dolayı; çoğu zaman o meşhur koyunları da saysak,kuzuları da saysak, çitten de atlatsak, bir türlü uyuyamadığımız o sinir bozucu uzun geceler var ya!...

Ben işin sırrını çözdüm...

Bu hayatta en mutlu olduğum anı düşünüyorum, bedenim, ruhum gevşiyor... Kısa sürede tatlı, renkli, rüyalara dalıyorum... Sizde bu hayatta en mutlu olduğunuz anınızı düşünün... Çok işinize yarayacak, hiç merak etmeyin...

Şimdi siz merak ediyorsunuzdur, benim uyumak için hangi en mutlu anımı düşündüğümü:-)

Çocukluğumdan bir kesit... Güneşin daha kendini yeni hissettirdiği, ağaçların toprağın yeni yeşillendiği,taze kır çiçeklerinin açtığı bir ilkbahar günüydü.... İlk uçurtmamı kendi başıma yapmıştım... Uçurtma uçurmak için; güzel, rüzgarlı bir gündü... Saatlerce uçurtmam gökyüzünde süzüldü... Nasıl heyecanlı ve mutluydum...

Çocukluğumda yaşadığım,ender mutlu olduğum, bir gündü... Yıllar yılı; uykuya dalarken, hala beni çok mutlu ediyor....

Sigarayı bırakmayın, Çünkü...


MAZERETLERİM...

20 yıldan fazla;

1.Canım sıkıldığı zamanlarda

2.Kafam bozuk olduğu zamanlarda

3.Strese girdiğim zamanlarda

4.Tartıştığım zamanlarda

5.Boş zamanlarımda

6.Arkadaşlarla sohbet ettiğim zamanlarda

7.Çay içerken

8.Kahve içerken

9.Yemek arkası

10. Mutlu olduğum zamanlarda

11.Hastanede, kamu kurumlarında, bankada, durakta sıramı beklerken

12.Üzüldüğüm zamanlarda

13.Kötü bir haber aldığımda

14. Bu hayattaki tek lüksüm

15. Meyhanede, birahanede, cafede, restaurantta

16. Geçmeyen zamanlarda

....

....

....

sigarayı iştahla,keyif alarak içtim...

Beyin kanaması geçirdim , beynimden ur aldırdım, ortopedi ameliyatı geçirdim,. Yinede yukarıda yazdığım,arkasına sığındığım nedenlerimden dolayı inatla sigara içtim...

Hem de günde 2 paket!... Sigara içmeden yaşayamam sanıyordum!... Meğer bu mazeretlerin hepsi masalmış!... Bırakalı 6 aydan fazla oldu.... Hiç aklıma gelmiyor artık...

Sigarayı bırakmak eylemi kesinlikle beyinde bitiyor; kafanızın rahat olduğu, sorunlarınızı büyük ölçüde hafifletmiş ve çözdüğünüz bir dönemde beyninizde bırakmayı deneyin...

‘’Uzun yaşamak, sağlıklı yaşamak bir tarafa da! 1. sınıf insan olmak bambaşka...’’

Sigara içenlerin;üstü,başı, nefesi iğrenç kokuyor,midem bulanıyor bu kokudan:-( Bana katlanmak zorunda kalan tüm sevenlerimden çok özür dilerim...

3.1.10

''Ben Zaten Her Acının Tiryakisi Olmuşum'' Orhan baba...



Her şeye alışabiliriz de acıya alışamayız değil mi? Orhan baba nın bir şarkısında olduğu gibi, ‘’ben zaten her acının tiryakisi olmuşum’’ dizesi pek gerçekçi değil, kazın ayağı öyle değil,Kim acıya,müptela,tiryaki olabilir ki!.. Sanırım herşeye alışırda insan bir tek acıya alışamaz... Onca yaşanan acıdan sonra, bende acıya alışamadım tabiki... Acının ne anlama geldiğini bildiğim için; acı çekenlere kıyamıyorum... Lütfen hep gülün... ''Mutlluluğun tiryakisi olun...''

Masaldaki Alaaddininin sihirli lambasını bulsam, karşılaşsam şu sihirli cinle, isteyeceğim ilk şey; insanlara mutluluk dağıtabileceğim sihirli bir değnek olurdu... Ben gülen gözler görmeyi çok özledimmmm...

AKIL FAZLA GELİYORDU...


Beyin ameliyatı sonrası, başımda bir sargı 5 gün kadar öyle yattım hastanede...Bir sabah doktorlar geldiler sargıyı çıkardılar, odadaki herkes ürpermişti, gözlerinde korku vardı, sordum; ne var? Bir şey yok..., Gülümsediler...

Doktorlar çıkar çıkmaz koştum lavaboya, aynada kendimi gördüğümde neredeyse kendimi yere atacaktım korkudan:-)Saçımın yarısı var yarısı yok, çirkin bir ameliyat izi, en korkuncu, şu kırtasiye zımba telleri var ya , boydan boya kafama zımbalamışlar, dikiş yani:-) Robokop gibi gözüküyorum...

Hastaneden çıktım bir süre sonra, o zımba telleri yaranın kaynamasını beklemek gerektiğinden daha sonra alınacak...Eğlenceye dönüştürmeliydim bu işi... Başımda bir şapka...

Trafikte bir otomobil bize yol vermiyor ısrarla, şapkamı çıkarttım parmağımla 1 dakika... adamın gözleri yerinden çıkacaktı, hemen arabasını yolun kenarına çekip stop etti...

3. gün sıkıldım evde,koştum işlere... Çek ödememi yapmak için gittiğim bankada çok sıra var, öyle sıra numarası yok..., sıkıldım, çıkarttım şapkayı, derin bir sessizlik, o kalabalık nasıl açıldı bir anda, banka memuruyla kaldık baş başa:-)

Kullandığım kamyonetle, yolda bekleme yapıyorum,trafik polisi geldi... Beyefendi burada bekleme yapmak yasak!... Çıkarttım şapkayı 5 dakika dedim elimlede göstererek... polis nasıl kaçacağını bilemedi:-)

En eğlenceliside, soruyorlar bana ne oldu, bendeki cevap; yaaa akıl fazla geliyordu, yarısını aldırayım dedim:-) Bazende farklı bir sohbet esnasında kafam yeterince çalışıyor manasında esprili; ya geçen doktora gittim, dediki sarp,üzgünüm sende azıcık akıl bırakmışız,onuda almamız lazım...

1.1.10

KOLTUK DEĞNEKLERİ


Geçirdiğim ortopedi ameliyatı sonrası; 4 ay, 2 koltuk değneği ile yürümek zorunda kaldım... Engelli insanları o ana kadar pek anlayamadığımı,önemsemediğimi fark ettim... Oysa ki ne kadar zor bir hayatları var...

Eğer maddi imkanları yetersizse oturduğu ev ve en yakın kahvehane arasında geçiyor hayatları... Şehir merkezine gitse; kaldırım sorun,üst geçit sorun, otobüse binmek sorun, tuvalet sorun... Son yıllarda biraz biraz belediyeler düzenlemeler yapıyor ama inanın çok yetersiz...

Engellilerimize sahip çıkmalıyız... Ve aklımızdan asla çıkartmayalım!... Allah korusun ama hepimiz potansiyel engelli adaylarıyız... Nasıl mı? Trafik kazası sonucu, deprem sonucu, iş kazası v.s nedenlerden dolayı her an bizde ya 2 koltuk değneğine yada bir engelli arabasına mahkum olabiliriz...

Son bir şey, marketlerde, büyük iş merkezlerinde kapıya en yakın park alanları engellilerin araçları için ayrılmıştır... Sağlıklı olup ta o park alanlarına parkeden arkadaşlara çok fena küfrediyorum haberleri olsun...

28.12.09

17 Ağustos 1999 , Gece :03.02 , Kocaeli


Arkadaşlarla çok tatlı sohbet ettik... Kakara kikkiri....Gece saat 02.00 sıraları eve dönüyorum... Yolumun üzerinde bir bahçe var, önünde her akşam köpekler olur... yoktu o akşam, başka zamanlarda, 7-8 tane köpek bir olur havlarlardı bana... Korkup kaçsam; hepsi birden bana saldırıp parçalarlardı maazallah..., Köyde yetişmiş olmanın tecrübesiyle hiç oralı olmaz yanlarından geçer giderdim...

Eve geldim Ağustos sıcağı geç saat olmasına rağmen bunaltıyordu....Duş aldım... Yatağa uzanmıştım ki, tıngır tıngır sallanmaya başladı herşey... A-ha deprem bu...

Dedim geçer... Babam 1967 Adapazarı depremini görmüştü, ne zaman böyle tıngırtı olsa gece demez bizi kaldırır, hiç bir şey olmasada bir saat soğukta bekletirdi... Öyle bir aksiyon sandım:-( Ama bu tıngırtı hala sürüyordu, artarak devam ediyordu... Korkunç bir uğultu gürültü başladı... İlkokulda öğretmişlerdi; kapının eşiğinde bekleyin daha az zarar görürsünüz..., çünkü dışarı çıkma şansı hiç yoktu... 5 katlı apt nin 1. katında oturuyorum, üst katlar yıkılıyordu tek tek...

Şehadet getirdim,sığındım Allah a.Sahip olduğum asil damarlarımdaki akan kanda bir heyecan,ne yalan söyleyeyim korku yoktu...
Kurtuluyoruz galiba diye geçirdim içimden...

Çok şükür Allah a ölmeden o müthiş, devasa büyüklükteki, güçlü, doğa olayını görmüştüm...

26.12.09

İSYAN


Bir gün dedim ki, Allah ım başıma daha ne gelecek!... Öyle ya, bir kuluna Yaradan bu kadar yüklenirmiydi!... Haşa isyan etmiştim....

Bu lafları ettiğime, sonra ki sabah nasıl pişman oldum nasıl...

Günlerdir hazırladığım gıda makinaları; gece atölyeme giren kansızlar tarafından çalınmıştı.... nereden baksan sermayesi 25. 000 TL nin üzerindeydi:-( Allah tan diz çöktüm mağfiret diledim,tövbe ettim... Siz siz olun isyan etmeyin, verende Allah alanda Allah... Çok sızlanırsan bir çarpar oturursun aşağıya...

KEFİL...


Çok sevdiğim bir arkadaşım, banka kredisiyle işyerine gerekli olan bir ticari araç almak istiyordu...

Bana sordu, al dedim... ama sen kefil olmalısın... piyasa şartları çok kötü, zorlanabilirdi aldığı krediyi geriye öderken... Nazlandım... O çok ısrar etti... Ne mi oldu? Kıramadım:-( Ve maaş aldığım bankadan kredi çektik... ilk birkaç ay ödedi geri kalan 20 ay ödeyemedi tabi ki , bankada direk maaşımın tamamını bloke etti:-(

Ev kiramı dahi ödeyemedim ,yapmam gereken ödemeleri yapamadım aylarca...Sanayide gıda makineleri imal etmek üzere atölye kurmuştum o dönem, işlerimi çok aksattı çoook, çok zorlandım... Derdimi kimselere anlatamadım... Bana salak demesinler diye kimseye söyleyemedim...Kabus günleriydi... Siz, siz olun, kefil olun, ama ödeyemeyeceğiniz borca asla kefil olmayın...

TAŞ OLSA ÇATLAR...



Erol agu,hayattayken; küçük dünya tatlısı hidrosefali hastası kızının kafatasında bulunan şantın yeri değişmeliydi ama riskliydi göze alamamıştı bir türlü...

Küçük tatlı kız bayılma nöbetleri geçirmeye başlamıştı... doktorlar şantın yerinin artık değişmesi gerektiğini söylediler... Yapacak bir şey yoktu, istemeye istemeyede olsa ameliyata girmesine izin vermek zorunda kaldık...

Ameliyat çok başarılı geçmişti ama:-( eve geldikten sonra dünya tatlısı küçük kız fenalaştı ve hastanede bitkisel hayata girdi... Minik kalbi çok dayanamadı ...Allah ağbimin küçük tatlı kızınıda bizden daha çok seviyordu:-(

Mekanı cennet olsun küçük meleğin...

ÇOCUK HIRSIZLAR



Küçük hırsızlar.........
8,13 ve 16 yaşlarında 3 roman kız... Girdiler mağazaya... İçeride de 3 eleman var, buna rağmen bende hemen büromdan çıktım... geçtim tezgaha...

Şu kaç para, bu ne marka, nasıl çalışır diye meşgul etmeye başladılar bizi, gözlerim üzerlerinde... 8 yaşında küçük kız bir ara büroma girdi, o çok küçük,yapmaz diye konduramadım:-( Bunlar 5 dakika kadar bizi oyaladıktan sonra çıktılar...

Ben elemanlara bu tiplere çok dikkat edin derken, bürodaki masamın üzerindeki cep telefonum yoktu... Hemen mağazanın önünü koşarak çıktım, caddeye baktım yoktular...
Hemen 155 acil imdatı aradım, 3 dakika sürmemiştir, çok sayıda polis doldu bir anda mağazaya, eşgal verdik hemen, bir kısmı gitti,bir kısmına olayın ayrıntılarını anlatıyorduk ki! Polisler yakalamıştı hırsızları...

Vallahi sevinemedim yakaladıklarına, tutanaklar,emniyette ayrı işler... Zaten 18 yaşın altı çocuklar, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildiler...

2 kere çocuk mahkemesine gidip ifade verdim, 2 tam iş günüm mahkemede geçti.... Derken bitti sandığım bir gün sulh mahkemesinden aynı dava yeniden başladı... Hakim sordu şikayetçimisin, evet hakim bey, ama işimden gücümden kalıyorum, bu daha ne kadar sürecek böyle, keşke şikayetçi olmasaydım:-(

HATIR ÇEKİ


2001 krizi sonrası... Ortopedi ameliyatı geçirmişim yeni... Koltuk değnekleri ile taxi tutmuşum gelmişim mağazaya... Mecbur işlerin ve elemanların başında olmak lazım...

Kapıdan içeriye icra memuru ve avukatlar girdi. Dedim hayırdır, ödenmemiş çekiniz var... Tamam ödeyemediğim çekler vardı ama, bu hesapta yoktu! Aylar önce bir arkadaşıma 5000 TL hatır çeki vermiştim, İcra masrafları faizler 10.000 TL olmuş... 30.000 TL lik malı icra edip gittiler...

Çağırdım arkadaşımı, anlattı olan biteni... Çok karışık ama özetle; bir arkadaşıyla birbirlerine karşılıklı kefil olarak ortak banka kredisi çekmişler, benim verdiğim hatır çekinide teminat bırakmış... Benim arkadaşım aylık ödemesi gereken payına düşen 1000 TL yi her ay vermiş,diğer arkadaş aylık toplam 3000 TL olan taksiti üzerine 2000 TL koyarak tamamlayıp her ay bankaya yatırması gerekiyormuş... Arkadaşımdan aldığı parayı yemiş, bankaya taksit felan yatırmamış... Tabii banka bu, temerrüt faizlerinide bir güzel işletip yüksek bir borç meblağı çıkartmış. Bunlar aralarında anlaşamamışlar, karşı tarafta elindeki hatır çekini koz olarak kullanıyordu şimdi:-(

Ben çok ağır bir stres altına girdim, beyin ameliyatı, ortopedi ameliyatı derken,üşütmek üzereyim...

Neyse avukat geldi, elleriyle getirdi çekimi kaldır dı icrayı, ben şaşkın!... Öğrendim ki!; arkadaşım farklı yasal yollardan çözmüş olayı...

Film gibi değil mi?... Ha o arkadaşım yine bana gelse yine hatır çeki veririm...:-) Çok sıkıntılı zamanlarımda hep yanımda olmuştu...

25.12.09

Alaca Karanlık Kuşağı


Bostancıdaki bir sokakta terkedilmiş metruk binadan çok kötü ağır bir koku geliyordu!... Sokak sakinleri aylardır çok rahatsızdı... Şikayet etmedikleri yer kalmamıştı...

En sonunda ulaşmışlardı evin sahibine... Zengin bir iş adamıydı... 3 tane hamal tuttu ev sahibi, temizlesinler evi diye... Hamallar evin kapısının kilidini açarak girdiler içeriye... Ağır bir koku vardı hafif loş ışıklı,pencereleri kapalı evin içinde...

Odaların birinde çürümüş bir ceset bulundu... Üzerindeki kimlikte; aylarca önce ortadan kaybolan 5.kardeşimin adı yazıyordu... Ceset tanınmaz haldeydi,muhtemelen bir başkasıydı, kimliğini yolda düşürmüştü kardeşim, ölen şahıs bulmuştu veya çalmıştı... Konduramadık ölümü... O değildi kardeşim...

Savcılıktan DNA testi istedik... Acı gerçek çıktı ortaya...Otopsi yapıldı, hastalanmış zatüre olmuş, bakımsızlıktan hayata gözlerini yummuştu...

Duymuşsunuzdur, Allah ölümün bile hayırlısını versin diye edilen duaları.... Allah hepimize ölümün hayırlısını versin... Çok şükür cesedini bulmuştuk ve kavuşturmuştuk kardeşimi kara toprağa:-(... Allah rahmet eylesin...

24.12.09

Milli Piyango Sonuçları . Bir Masal ...



Bir Milli Piyango Masalı...

Yıl 1990... Kazı kazan yeni çıkmış, şansımı denedim, o zamanın 1000 TL siydi sanırım, bir bilet aldım, 500.000 TL çıktı... Bugünün 500 TL sı felan... A-haaa dedim içimden bugün benim şanslı günüm olmalı!...

Sonra alışık değilim böyle güzel süprizlere...

Gideyim bir seri 10 adet bilet alayım... Gezdim çarşı pazar, ayaklarım beni bir spor toto-loto bayiine götürdü. Tam kapıdan içeri gireceğim, içimden bir ses; yaa ne vereceksin şimdi seri 10 bilete o kadar para, al bir bilet, çıkacaksa onada çıkar... Girdim içeriye hiç unutmuyorum, 123122 no lu bileti aldım...

Aradan birkaç gün geçti çekiliş oldu... 123125 nolu bilete büyük ikramiye değil ama bugünün 100.000 TL si, yani çeyrek bilete 25.000 TL isabet etmişti ... 3 bilet üzerine çıkmıştı bu güzel para... O gün seri bilet almış olsaydım, belkide bana çıkacaktı... Ne kadar bedbahtım:-(

Üvey Anne İşkenceleri


Annem genç yaşta hayata veda etmişti... 4 kardeş kaldık... 7 Aylık kardeşim, 5 yaşında ben... 12 ve 13 yaşlarında 2 ağbim...

7 aylık kardeşimi analık bakmayınca 85 yaşında babaannem büyütmüştü... Demişti cümle aleme; ben bu bebeği ilkokula başlayıncaya kadar bakarım, rahmetli babaannem sözünü tutmuştu, kardeşim ilkokula başladığı yıl gözlerini hayata yummuştu...

Büyük ağbim bakkal işleten teyzemlerin yanına sığınmıştı, onlarada bakkala çırak lazımdı zaten:-( en azından üvey anneden uzak kalmıştı, nede olsa teyze anne yarısıydı...

Küçük ağbim yatılı okullarda büyüdü...

Beni üvey anne büyüttü... sonu gelmeyen dayaklar, psikolojik baskılar, işkencelerle... Daha 7 yaşında bu analıktan kurtulmak için okumam gerektiğini, üstelik bir yatılı okulun sınavlarını kazanarak öğrenimime yatılı devam etmem gerektiğini idrak etmiştim... Zaten öyle de oldu bir yatılı okul kazanarak yaz tatilleri dışındaki zamanı kurtarmıştım...

Yıllar sonra dedim ki babama, 2. kez evlenmene hiç kızmadım, daha aklı başında,kültürlü, şevkatli biriyle evlenemezmiydin?.. Ne cevap verse iyi? 4 tane çocuğun üzerine hangi akıllı gelirdi!.. Ya adam bize anne değil yani,kendine 40 yaşındayken 23 yaşında karı almıştı...

Bakın, şu kurduğum cümleye lütfen dikkat edin, ''Babam; Üvey anneme, öz kardeşlerime, üvey kardeşlerime, herkese karşı eşit uzaklıkta sorumsuzdu...''

Durum böyle olunca; Ben ve kardeşlerim hem yetim,hem öksüz büyüdük...

EROL Agu...


Erol agu,

Küçük yaşta izlenilen bir türk filmi sonrasında konmuştu en büyük Ağbim Erol'un lakabı...Filmde rol alan karakterin adı, lakabı ''Erol agu'' ydu...

Yıllar yılı biz onu Erol Agu bildik, Erol Agu dedik... Biz 6 kardeştik... Bir ordu gibiydik sanki... En büyüğümüzdü Erol Agu...Genelde hep neşeliydi,macera yı çok severdi... Hep bizi güldürecek ya başından geçmiş olayları vardı, yada öğrendiği yeni fıkralar...

Bir sabah küçük ağbim aradı; iş yerinde, iş kazası geçirmiş ve olay yerinde kaybetmiştik onu:-( Çok gençti!... Hala üzüntüm çok büyük,çok ağır geldi bu... Elden ne gelir? Sanki 6 kardeşin yarısı rahmetli olmuştu... Kendimi çok yalnız hissetmiştim... Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun... Onu hala çok özlüyorum...

21.12.09

RUS ARKADAŞIM...





Arkadaşım Rus uyruklu mühendis Vladimir Apolski’ye, lakabı Vova...

Dedim ki gel Vova; seni müslüman yapalım, biz müslümanlara 4 tane karı veriyorlar anasını satayım:-)

Düşündü , düşündü.... Sarp, evlimisin kafanda bir tane delik var, 4 karı! 4 tane kafanda delik! İşte o çok sorunnn:-) Sen gel Ukrayna’ya her yer kis kis kis.... Evlenmeye gerek yok ki.... Aldık cevabımızı... Doğru söze ne denir ki?

18.12.09

HAVAALANI,ÇAYLAK


Daha 17 yaşındayım... Önemli bir havaalanında memur olarak göreve başladım... 2 Ay geçmedi, neredeyse en küçüğü 40 yaş olmak üzere 5 tane elemanın başına ekip şefi olmuştum, Şaka gibi değil mi?

Sabah 05:00 sıralarında havaalanından sorumlu 2. adam büromuza geldi. Bana baktı baktı... emekliliği gelmiş olan Nazım amcaya dedi ki; ben size kaç kere söyledim çocuklarınızı yanınızda işe getirmeyin diye!... Nazım amca ezile büzüle yüzü kızarmış bir halde; efendim o bize katılan yeni memur arkadaş, üstelik şefimiz!...

16.12.09

sen, sen ol...


Güm güm gümmmm kapı yumruklanıyor... Baktım saate sabah 05:00 civarı... Hayırdır inşallah, pek hayra alamet değil bu saate!.. Sarp ağbi, koş çabuk mağaza yanıyor... Aman Allahımmm... Adeta uçarak koştum , nefes nefese geldiğimde mağazamdan simsiyah dumanlar yükseliyor...

Dünyam karardı benimde bir an... Çabuk toparlanıp mağazanın kilitli kapısını açarak girdik içeri komşularla... Yanan bölümü simsiyah dumanların arasında zor bulduk , el birliği ile söndürdük... Mağazanın bir bölümü yanmıştı. ama yanan müzik seti ve plastik aksamı olduğundan, çıkan is karasından kullanılabilir,satılabilir hiçbir şey kalmamıştı mağazada...

Her yer her şey simsiyah is karası!:-(... Maddi hasar çok büyüktü. Siz siz olun işi bittiğinde elektrikli ev aletlerinizin fişini prizde takılı bırakmayın. Stand by durumunda hiç bırakmayın... Çünkü olaydan sonra 220 V olması gereken şehir elektrik gerilimi 320 V çıkmıştı!...

14.12.09

KARA GÜN


Çok sıcak bir ağustos günüydü ....

Annem günlerdir hastanede, daha 5 yaşındayım, o meşhur kısa pantolonla geziyorum Evimizin önündeki parkta ...

Annemi çok özlemiştim, nerede kalmıştı! ... Karnım acıkmıştı, parkın diğer tarafında da amcamlar oturuyordu, yengemden yağlı, ballı ekmek istemeyi düşünürken, caminin minaresinden cenaze selası okumaya başlamıştı ki hoca! Ilk cümleyi bile okumadan yarım bırakmıştı ...

O an kalbime bir hançer saplandı ... İçimden,kalbimden geçti annem öldü! Ağlaya ağlaya babaanneme kostum ... O da muhtemelen duymamıştı .... Yok oğlum üzülme, annen yaşıyor ... Karnımın açlığını unutmuştum, 7 aylık kardeşimle oynamaya başladım. Ama ne yazık ki hislerim gerçekti 1 saat içerisinde evimiz hınca hınç insanlarla dolmuştu :-(

Eski Karıma...


Arabamın radyosu açık, bir dinleyici canlı yayına katıldı ve spikerden şarkı çalmasını istedi…

Spiker memnuniyetle dedi ve istek şarkınız kimlere gitsin… Telefondaki dinleyici eski karıma, eski kayınpederime, eski kaynanama gitsin… Sanırım bütün dinleyiciler şaşkındır kulaklarına inanamıyorlardır o an radyodan gelen sese…

Spiker de şaşkın bir halde, başladı adamı övmeye ; ne kadar medenisiniz, ne kadar anlayışlısınız, örnek gösterilecek bir insansınız…. Derken hangi şarkıyı çalalım eski karınıza, eski kayınpederinize, eski kaynanıza.…?

Adam çok sakin bir ses tonuyla; elalarını elalarını Allah versin belalarını şarkısını çalalım dedi!...

11.12.09

Kız, sen çok şekersinnn... Senin baban şekerci mi?


Arkadaşımla Bursa Kültürparkta geziyoruz… Karşıdan fiziği düzgün,oldukça güzel bir kız geliyor…

Arkadaşım kıza dedi ki; Kız, sen çok şekersinnn… Senin baban şekerci mi?

Kızdaki cevap; Hayır, benim babam semerci, senin gibi eşşeklere semer yapar:-) Kızın zekice verdiği bu hazır cevaba şapka çıkartılır değil mi? Her ne kadar bu cevap üzerine dumur olan arkadaşım ağıza alınmayacak birkaç küfür sallasada hemen müdahale etmiştim… Dedim; belki haketmedin ama, cevap çok zekiceydi lütfen çeneni kapat,sakinleştirdim….

O gündür bu gündür güzel bir kız gördüğümde bu olay aklıma gelir… Yani bütün güzel kızların babası semerci dir:-)))

8.12.09

İş Adamı Sakın İNTİHAR Etme!...


Borçlu olduğum firma, kredi amaçlı ipotek ettiğimiz gayrimenkulü icra yoluyla çeyrek fiyata satmak üzere!..

50.000 TL ödemem lazım... Ki bu borç aylık %15 temerrüt faizleriyle 4 yılda 400-500.000 TL olabilirdi... Saolsun firma çok anlayış gösterdi, bende krizi doğru yönettim... 50.000 TL tamamlamak için yakın akrabamdan 1 ay sonra vade ile ödeyemeyeceğimi bile bile 15.000 TL borç aldım. 30.000 TL ticari öz kaynakalarımı büyük oranda tüketerek sağladım...

Kredi kartımdan 5.000 TL nakit çektim... o dönemde tüketici kredileri çok zor du zaten yazılan çeklerden dolayıda bankalarda kredimiz kalmamıştı....İflas eden adama kim güvenirdi ki!...Bu 5.000 TL sonradan çok canımı yaktı... öde öde bitmedi, belki 30.000 TL i geçti...

Yakın akrabam acil paraya ihtiyacı olmamasına rağmen paramda param diye tutturdu!... Eşiyle geldiler eve... ikisi birden bana sahtekarsın sen dediler!...

Dünyam başıma yıkılmıştı!... Gururum çok incinmişti, çok kırılmıştım... O an sadece ölmek istedim... 6. Kattan atlamak üzere Balkona koştum... 3 kişi sımsıkı bedenime bacaklarıma sarılıyorlar tutamıyorlardı beni!... Yiyecek ekmeğim vardı demek ki!... Balkonda ben bayıldım!...

Neden bayıldım bilmiyorum... Ama intihar edenlerin psikolojisini yaşadımmm... Bu intihar olayı öle planlı değildi... çok anlık bir şeydi!... bir cinnet anı!... Allah hepimizi korusun, yaşatmasın böyle şeyler... Geriye dönüp baktığımda aynı olayı yaşasam ne yapardım biliyormusunuz? Akrabamın gözünün üstüne okkalı bir yumruk çakardım:-) Hiçbir şey için ölmeye değmez...

Ülkemizin şu anda içinde bulunduğu kriz nedeniyle eminim ki canından bezmiş, intiharı düşünen çok sayıda iş adamı vardır...Tavsiyem... Akıl sağlığınızı koruyun,panik yapmayın, şu an para kazanıp işleri yoluna koyamayabilirsiniz... Acele etmeyin... Öğrendim ki, bu para ticaretin içinde kaldığınız sürece bir şekilde her zaman kazanılır.... Sizin en önemli sermayenizin Dürüstlük olduğunu asla unutmayın...

3.12.09

ALAÇATI – ILICA / ÇEŞME / İZMİR




Daha önce bana sorsanız; Bugün ölürmüsün? Evet!..., ölmeye çok hazırım hemde...,ölmek hiçbirşey… Yorulmuşum zaten...İçimde yaşama isteği kalmamış..., hiçbir şey mutlu etmiyor… Depresyon durumları yani…:-)

Ne mi oldu? ALAÇATI – ILICA / ÇEŞME / İZMİR e yerleştim…

Vallahide billahide artık ölmek istemiyorum..., ölmekten korkuyorum, yaşamak istiyorum…:-) Bu coğrafyada yaşamak beni hayata bağladı… Büyüklerim hep derdi; Hicret te hayır vardır diye:-)

İlk Heyecan… Köylü deyip geçme!...




Sene 1997 aylardan temmuz… İktidarda Refah-yol koalisyonu var… Hiç ama hiç ticari deneyimim yok…

56.000.000 Tl maaş alıyorum, 28.000.000 Tl de borcum var… İnanmayacaksınız ama ben Beyaz Eşya ve Mobilya Mağazası açtım…:-)

Şu an milletvekili olan bir arkadaşımdan 1 ay sonra ödemek üzere 5 milyar liralık beyaz eşya aldım… Deneyimsizim ya, o da bana elinde ne kadar fiyatının yüksekliği nedeniyle satılmayan lüks mal varsa kakalamış:-) Sergilemek üzere eşyaların ambalajlarınıda açmış bulundum, geri verme şansımı kaybettim…

Bakıyorum liste satış fiyatlarına bugünün 3-5 bin tl fiyatları, o kadar yani! Allahım ben nasıl satacaktım!... Çünkü mağazamın olduğu bölge, geçimini ağırlıklı olarak tarımdan sağlayan köylü kesim… O gece sabaha kadar uyuyamadım…

Ne mi oldu? 1 hafta içerisinde elimde ne kadar lüks pahalı beyaz eşya varsa hepsini sattım… Sonrasında da kamyon kamyon sattım:-) Köylü deyip geçme, öğrendim ki köylü az alır, en kalitelisini alır , en uzun ömürlü olanını alır…

23.11.09

Bayram geliyor...






Komşu Metin ağbi, çevresi çok geniş olan bir lise müdürü...

Sıcak bir gündü, Kurban bayramına 3 gün kadar var... Beni kardeşimi ve köyden 4 yoksul çocuğu daha toplamıştı... Bizi çok büyük,lüx bir çocuk giyim mağazasına götürdü. Mağazanın sahibi yoksul çocukları giydirmek istemişti. O gün içim içime sığmıyordu, ilk defa bayramlıklarım olacaktı.

Gömlek ve ayakkabılar tamam... Ama bir türlü üzerime uygun pantolon bulamıyorum, sanırım çocuk 3-9 yaş grubu bir mağaza, bende 10 yaşlarındayım.Denediğim en büyük beden pantolon çok sıktı!... Krem renkliydi, olmazsa yandım, bu bayramda yeni pantalonum olmayacaktı.

Metin ağbi ne o içinde giydiğin dedi? Dedim; eşofman... Bu sıcakta neden giyiyorsun onu? Donun yok mu? Evet yoktu! Mağaza sahibi Metin hocam size çok teşekkür ederim, gerçekten yoksul ihtiyaç sahibi çocuklar getirmişsiniz dedi.Ben içimdeki eşofmanı çıkarttım, kan ter içinde kalmıştım zaten sıcaktan... Pantolon zar zor olmuştu üzerime...

Aslnda olmamıştı, ama pantalonum olmalıydı bu bayram. Israrla oldu , oldu dedim, belkide beni başka mağazaya götürmezlerdi... Göze alamadım... O bayram güzel bayramlıklarım olmuştu ilk defa... Çok mutlu bir bayram geçirmiştim, her ne kadar o pantolon sıka sıka en sonunda bayramın 3. günü patlasa dağılsada... Çocukluk yıllarımda yeni ve cici elbiselerimin olduğu tek bayramdı o...

Aradan yıllar geçti.... 17 yaşında devlet memuru oldum... Maaş alarak,cebimde para ile gireceğim ilk dini bayram! Görev yaptığım şehrin, en güzel en pahalı en marka mağazasına gittim, en kaliteli en pahalı giyeceklerden aldım.
Aldıklarımı o bayramda giyemedim... Ağladım, üzerime konduramadım.... Daha sonraki yaşamımda her normal günde en kalitelisini en güzelini giydim... ama her bayramda en sıradan giyeceklerimi giydim,tertemiz halde tabiki.... Takıntı mı dersiniz!?